Gümüş suyu ile tanışma hikayeniz ve deneyimleriniz nelerdir ?
Gümüş suyu ile tanışma hikayeniz ve deneyimleriniz nelerdir ?
Gümüş suyu ile tanışma hikayeniz ve deneyimlerinizi bu konu altında paylaşarak varsa resim ve videolarınızı konuya ekleyerek, doğru bilginin paylaşılıp büyümesine yardımcı olabilirsiniz.
İlk olarak ben kendi hikayem ve deneyimlerimi paylaşarak bir başlangıç yapayım.
Kanser ile saf gümüşle tanışmam.
Saf gümüş ile ocak 2018 tarihinde babamın aniden öksürüklerinin artması sonucu hastaneye götürmemizden sonraki yapılan biopsi sonucunda level 4 Akciğer kanseri (Ameliyat edilemez ) olduğunu öğrendiğim günlerde uykusuz geçen gecelerin bir saati internette yaptığım araştırmalar sonucu karşıma çıkan çok güçlü bir iddia olan "Saf Gümüş doğru kullanıldığında mevcut olan tüm patojenleri öldürür" ifadesini görmem ve daha derin araştırmalar sonucunda iddiayı destekleyen onlarca, yüzlerce kaynak, klinik araştırmaları, kitaplar, videolar ve çalışmalarda çıkınca hiç vakit kaybetmeden hemen gerekli olan tüm malzemeleri ve Saf gümüşü sipariş edip şehrimde bulunan kuyumcu atölyeleri ile irtibata geçip gümüşün en saf halde kalmasını sağlayarak çubuk haline getirdim.
Bu süreç içerisinde babam şehrin en seçkin hastanesinde vakit kaybetmeden PET/CT taramasına sokuldu. Kanserin tüm vücuduna yayıldığı ve beyin dahil bir çok hayati organında bulunduğu tespit edildi. Vitamin ve rahatlatıcı bazı haplar ile eve gönderildi ve 4-5 gün sonrası için aynı hastanede radyoterapi ile tedavi uygulanması için gün belirlendi. Nihayet becerdiğimi düşündüğüm iyonik gümüş suyunu üretmiştim. Babam o akşam eve geldiğimde salonda elindeki yoğurt kasesine uzandığındı yerden istifra ederken bak oğlum artık kusuyorum dediğinde içimde hissettiğim çaresizliği ve acıyı kelimelerle ifade etmemin maalesef imkanı yok.
O gece ilk gümüş suyunu içirdim zaten pek birşeyde sormadı hakkında soracak pek halide yoktu açıkcası. 6 saat arayla 20/30 ml arası içirdim 1-2 gün boyunca içti. Geceleri gelen öksürük nöbetleri kısmen azalmaya başlamıştı, iştahı biraz yerine gelip çorba falan istemeyede başladı. Akşamları elinde kumanda tvde yarışma bile izliyordu maşallah. Gümüş suyu hakkında biraz konuşmaya falan başladık, kendisi pek inanmazdı böyle şeylere. Bu esnada nebuzilatör diye bir aygıtın olduğunu ve gümüş suyunu bu aygıt sayesinde buhar haline getirip babama solutabileceğimi öğrendim. Hemen bir tane satın alarak 6 saat arayla içirdiğim gümüş sularının bazılarını nebuzilatör ile buhar halinde solutmaya başladım. 1-2 günde bu şekilde devam ederek Radyoterapi gününe geldik.
Bu 4-5 günlük süreçte babamın gümüş suyu içmesi ve nebuzilatör ile solutulması sonrasında oluşan olumlu etkilerini öksürük nöbetlerinin azalması, öksürme şekillerinin olumlu yönde değişmesi, iştahındaki gelişimler, psikolojik durumundaki olumlu değişimleri ben kendim şahsen gözlemledim. Kendisini bu hale getirebilecek herhangi bir antibiyotik yada ilaç almamış olmasına rağmen.
Radyoterapiye başladık.
Radyoterapiye başladığımız gün kendisiyle 2 özel doktor ilgilendi "Sen hiç merak etme. Biz seni iyi edeceğiz dediler". 10 günlük tedavi programı belirlendi. Vücudundaki belirli yerlere beyinde dahil radyoterapi uygulandı o gün. Eve geldiğimizde çok umutlu ve inançlıydı doktorların söylediklerinden ve uygulanılan teknolojik tedaviden. Gene tv de yarışma izleniyordu evimizde bilmem kaç numaralı oyuncunun kaybettiği oyunda neden kaybettiği falan tartışılıyordu yada tutulan tarafın kazandığındaki sevinç nidaları falan. Bu arada doktorlara sormuşlar odada görüşürken bir ara gümüş suyu diye birşey yaptı bizim oğlan onuda içiriyoruz demişler. Tabi söylenmesi lazım doktorlara bu önemli birşey, doktorlar da "Miğdenizi bozmaktan başka bir işe yaramaz." diyince babam o gece artık bana içmekten ve nebuzilatör ile solumaktan vazgeçtiğini söyledi. Ne kadar ısrar etsemde onu bu kararından vazgeçiremedim. Zaten dediğim gibi her ne kadar bilimsel kanıtlar sunmaya çalışsamda önüne, inanmazdı boyle şeylere. Onun gözünde "Ne idüğü belirsiz şeylerdi" bunlar.
Radyoterapinin ilk bir iki günü gidiliyor hastaneye belirtilen zamanda radyoterapi tedavisi uygulanıyor ve eve geri dönülüyordu. 2-3. gününde babam artık halsiz düsmeye zorla yürümeye başlamıştı. 4-5. günde artık yürüyemiyor onu yatak odası ve salon arasında taşıyarak götürüyorduk. 6-7. gününde hastaneye tekerlekli sandalye yardımıyla götürmeye başlamıştık. Daha sonraki günler saçları çokça döküldüğünden sıfıra vurduk ve nefes almakta zorlandığından eve oksijen tüpü alarak hayatına devam etmesini sağlamasına yardımcı olduk ve 10 günlük radyoterapi süresi bitti.
Radyoterapi bittikten sonra hastaneye yatırılma süreci ve kemateropiye başlanılması planlanıyordu, lakin babamın bu 10 günlük radyoterapi süresinde hızlı kilo kaybı ve yaşam gücünün düşmesinden dolayı kemateropiyi kaldıramayacğını soyleyip evde 10 günlük istirahat süreci verdiler ve biz de babamı alıp eve geldik. Bu 10 günlük süreç çok kötü geçti babam hızla kilo kaybediyor yaşam gücü giderek düşüyordu. Bırakın hareket etmeyi oksijen tüpüyle bile nefes almakta güçlük çekiyordu. Bu haldeyken bile benim ürettiğim iyonik gümüş suyunu içmek istemiyor konusunun bile açılmasına tahammül edemiyordu. Bi bakıma babam adeta gözümün önüne eriyip gidiyor ve ben hiçbirşey yapamıyordum. O inandığı doktorları dinlemekte çok ısrarcıydı.
Yaptığım araştırmalar sonucunda kendini bu işe adamış bir herbolog tarafından üretilen bir kolloidal gümüş suyunu internetten sipariş ettim fosforlu sarı, nükleer açık yeşil arası bir rengi vardı. Hayatımda ilk defa öyle bir garip renk görüyordum. Kendimde içip tadına baktım tatsız birşeydi benim ürettiğimde metal tadı vardı babam anlıyordu. Yeni aldığım kolloidal gümüş suyunu babama, annem damat Antalya 'dan senin için özel aloe vera özü getirdi diyerek içirmeye başladık. Allaha şükür inanmış ve içmeyi kabul etmişti. 3-4 gün boyunca günde 3 kez yarım çay bardağı kadar içirdik. Aynı uykusuz gecelerde saf gümüşün Ångström boyutunda olan suyunuda bulmuştum oda elime ulaştıktan sonra iksini karıştırarak içiriyordum. İşe yarıyor muydu bilmiyorum ama sanki o ani ve hızlıca düşen yaşam gücü düşüş sürecini yavaşlatıyordu.
Hastaneye yattık.
Babamı hasteneye tekerlekli sandalye de oksijen tüpüyle götürdük. Yaşam gücü yeterli görülmediğinden kemateropiye başlanılamadı. Bazı ilaçlar verilmeye başlanıldı. 1-2 günde biraz kendine gelmişti "Beni bu hastanede iyi edemezlerse başka yerde hiç edemezler." demeye bile başlamıştı. Sonraki günlerde düşüş devam etmeye başladı beyin emarı çekildi. ilaçlar veriliyordu ama pek bir işe yaramıyor gibiydi. Babam artık gördüğüm üzere o ince çizgiye gelmişti. Kolloidal gümüş suyunu aloe vera özü diye içmeye devam ediyordu. Fakat çok önemli olduğuna inandığım nebuzilatör ile solutmayı denedim bir kaç kere kabul etmedi.
Hastanedeki ilk haftamız dolmuştu babam hala o ince çizgide yarı baygın, yarı ayık yatağında yaşam mücadelesi veriyordu. Düşük dozda morfin vermeye başlamışlardı artık. Aldığı uyuşturucunun etkisiyle yatağında vücudunda heryerinde delikler kablolar olmasına rağmen bırakın beni işemeye gidicem diyip duruyordu. Zor zaptettik.
Sonraki sabah Doktorlar gelmişti odaya yanında bir sürü başka doktor adayıyla. Babamın dosyasını inceliyorlardı kendi aralarında birşeyler soylediler doktor babama ağzını açar mısınız dilinize bakabilir miyim demişti. Bende eğildim baktım onunla babamın dilinin sağı solu ortası heryarı kapkara olmuş yara bere içindeydi. Bir "GARGARA" yazdılar sağolsunlar. Sonraki sabaha da tekrar beyin emarı çekilmesi için direktif verip gittiler.
İlerleyen günlerde babam daha iyi olmadı ve yoğun bakıma alınma taleplerini reddetti ve gümüş suyunu da içmeyi bıraktı. Takribi 36 saat sonra hastanedeki 12. günümüzde gece 1,32 de o ince çizgiyi koparıp, ciğerleri daha fazla dayanamayıp hayata gözlerini yumarak vefat etti.
Babam 73 yaşında 20 yıl önce içkiyi ve sigarayı bırakmıştı. Tüm hayatı boyunca sağlıklı beslenmeyi ve kısmen spor yapmayı seven hareketli ve aktif bir insandı. Nasıl akciğer kanseri oldu ve hızlı bir şekilde ilerleyerek level 4 seviyesine yükseldi anlamış değilim. Bize bilmem kaç bin dolarlık ilaçlar tedaviler sunulmadı. Çünkü yok denildi. Vardı da bizim gücümüz yetmedi değil yani. Çaresizce babamızın 2 ay içerisinde hayattan gidişini gözlerimizle gördük. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın ateş düştüğü yeri yakar, daha ateş düşmeyen bilmez.
Acılı günler geride kalsada, bazı yaralar vardır kapanmış olsalar da dokununca hala sızlarlar... Diyerek babamı tekrardan rahmetle anıyorum.
Gümüş suyu deneyimlerim
Şimdi de biraz güzel şeylerden bahsedelim ve acı kaderin cilvesi ile tanıştığım gümüş suyu deneyimlerime geçelim. Bu süreç bana saf gümüş hakkında kişisel deneyim ve tecrube olarak çok şey öğretti. Daha yeni öğrendiğim ve hızlıca yaptığım gümüş suyunun bile etkilerini babam farketmese bile kendimce yakınen gözlemledim.
İstifra etmesi içtiği ilk gece durdu bir daha kustuğunu görmedim. Nebuzilatör ile solutmaya başladığım günden itibaren özellikle geceleri pek eksilmeyen öksürük nöbetlerinin tekrarı düşmeye ve nöbetin içindeki öksürük sayıları azalmaya başlamıştı. Kullanmaya başlamadan önce zaten ciğerlerinde biriken ödemi öksürükten sonra tükürerek bolca atmaktaydı. içtiği ve soluduğu süreç içerisinde bu ödemlerin miktarları azalmaya başlamış son günlerde kısa ve sık hönkürmelerle (tabiri caizse) daha az ödem atıyordu.
Bu bahsettiğim süreçte babama doktor tarafından verilen 1 hap psikolojik endişeleri gidermesi için, 1 hap Magnezyum ve D vitamini suya atılan eriyip içilen ve astım hastalarının kullandığı ağıza sıkılan spreylerden vermişti. Sabahları uyandığında öksürük nöbetlerini engellemek için o spreyi sıktıkça sanki yarım saat boyunca ciğerleri çıkacakmış gibi öksürüyordu. Kulanma şunu diyordum durmadan. Bahsettiğim değişikleri yapabilecek olan bir antibiyotik yada o tarz bir ilaç kullanmıyordu. Babamın vücudunda gözlemlediğim şeylerin etkisi tamamen gümüş suyundandı. Dürüst olmak gerekirse bunları yaşadığım zaman dilimlerinde babamın kurtulacağını bile düşünmüştüm.
Babamın vefatından sonra bu konunun üzerine daha fazla eğilmeye başladım. Kendimi kendimce geliştirim ve ürettiğim gümüş suyunu tüm vücudumda kullanmaya başladım. İçiyor, gargara yapıyor, dişlerimi fırçalıyor, burnumdan genizlerime çekiyor, yüzüme, gözüme, kulaklarıma, ayaklarıma, koltuk altlarıma ve nerdeyse tüm vucudumun üzerinde kullanıyordum. Lavman yapıp, nebuzilatör ile bile soludum, hala da kullanmaya devam ediyorum.
Bedeniniz size söyler, ona kulak verin.
Kullanmaya başladığımdan bu yana hiç soğuk algınlığı, grip vs.. bir hastalığa yakalanmadım. Hani grip olacağınızı anlarsınız da önceden ilaç almaya başlasanız ya ona rağmen sizi mahfeder, yatağa düşürür, 1-2 haftada zor toparlarsınız. İşte o grip olacağınızı anladığınız anda bu sefer ilaç almak yerine gümüş suyunu günde 3 sefer olmak üzere burnunuzdan genzinize çekip, gargarada yaparsanız yaşacağınız bu gerçeği kendi bedeniniz tarafından haykırıldığına şahit olucaksınız.
1 aya yakın nebuzilatör ile solduğum gümüş suyu sonrasında ciğerlerimdeki hırıltılar kayboldu çok nadir olan öksürüklerim kesildi. Çok daha dolu ve bol nefes alabildiğime inanıyorum. Kondisyon gerektiren hareketler sonrasında kendimi önceye nazaran daha iyi hissediyorum.
Dişlerimi fırçalama alışkanlığını pek edinenememiş biri olaraktan tüm ömrüm boyunca ağız sağlığımın iyi olduğunu söyleyemezdim. Ağrılar, sızılar, çürükler vs... Şu anda eskiye nazaran daha iyi bir fırçalama performansım var ama günde 1 diyemem. Ama her gün gümüş suyu ile gargara yapmaya özen gösteririm. Kullanmaya başladığımdan beri ağızımın içerisi resmen yenilendi. Diş etlerim pembeleşti, mevcut çürükler durdu ve yenileri eklenmedi. İltihap yada ağrı yok. Ağızımın içerisindeki çamur gibi tadı artık almıyorum ve haliylede ağız kokusuda yok.
Sol ayak baş parmak tırnağımın yarısında mantar vardı ve gittikçe ilerliyordu. Onu durdurdu şu anda kalmadı temiz bir tırnağım var. Ayak parmak aralarında ufak tefek yara bereler yok oldu. Bazı nasır gibi sert olmasa da sert derilerin olduğu yerler normalde döndü ve haliyle kokuda yok.
Geceleri pek uyumam bu yuzden balkonda yada açık havada zaman geçirirken böcek örümcek, sivrisinek tarafından bolca ısırılırım. Gümüş suyunu sprey şişe ile ısırığın üzerine püskürtürüm kısa süre sonra ne kaşıntı kalır nede başka birşey. Periyodik olarakta sıktıkça hızlıca iyileşir.
Bunun haricinde etrafımdaki insanlara verdiğim gümüş suyunu göz arpacığı, güneş-ateş yanığı, mantar, iltihaplar enfeksiyon kapmaması gereken yerler vs.. daha aklıma gelmeyen bir sürü sorunun karşısında kullandıklarında hep övgü ve hayretle karşılandı.
Kendi içine sığmayan ilim.
Yaşadığım ve gözlerimle gördüğüm bu saf gümüş gerçeği karşısında bende kayıtsız kalamayıp "Öncelikle her türk daha sonra her insanoğlu tarafından öğrenilmesi gereken bir yetiyi paylaşmak ve geliştirmek." misyonu altında bu gerçeği elimden geldiğimce bilimsel ve doğru kanıtlarla insanlığa anlatmaya karar vererek bu siteyi kurdum. Siteyi kurmak ve anlatmanın yeterli gelmediğini görüp gereken hammaddeleri olması gerektiği gibi ve makul fiyatlarda da satmaya başladım. Ömrüm ve gücüm yetmeye devam ettiği müddetçede site içerisindeki bilgileri ve envanteri geliştirmeye devam edeceğim.
Bir gün yok edilemeyen bir patojen vücudunuza girerse ve sizde bu yazıyı okumak zorunda kalırsanız lütfen gümüş suyunu es geçmeyiniz. Hurafe, ne idüğü belli olmayan şey demeyiniz. "OKU" yunuz. Bu kadar kaynağı görmezden gelmeyiniz, görmezden gelenlerin gözüne sokunuz.
Bu yolda benden hem ilmen hemde teknolojik anlamda daha üst seviyede olan insaların da gümüş suyu üzerinde çalışmalar yaparak doğru bilgileri gene insanlıkla paylaşmalarını temenni eder, hepinize sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ömür dilerim.
Yorumlar
Yorum Gönder